Kaşgarlı Mahmud'un 11. yüzyılda yazdığı Divan-ı Lügati't-Türk, Türk dilinin ve kültürünün derinliklerine inen önemli bir eserdir. Bu eserde, o dönemdeki Türk toplumunun gelenek ve göreneklerine dair çeşitli izler bulunur. Divan-ı Lügati't-Türk, aynı zamanda Türk halkının günlük yaşamına, değer yargılarına ve toplumsal normlarına dair önemli bilgiler sunar. Türk toplumu, o dönemde de güçlü bir göçebe kültürüne sahipti ve bu kültürün gelenekleri, toplumsal yapıyı şekillendiriyordu. Divan-ı Lügati't-Türkte, misafirperverlik, kardeşlik ve akrabalık ilişkileri gibi kavramlar sıkça yer alır. Misafire gösterilen büyük saygı ve ikramlar, o dönemin en belirgin geleneklerindendi. Ayrıca, Türk töresi olarak bilinen adaletli yönetim anlayışı, toplumda hukuki ve ahlaki normların belirlenmesinde önemli bir yer tutuyordu.
Geleneksel düğünler, ölü gömme törenleri ve savaş öncesi yapılan hazırlıklar gibi günlük yaşamda sıkça karşılaşılan ritüeller, dönemin kültürel kimliğini yansıtır. Ayrıca, şairler ve bilginler, toplumun ahlaki değerlerini ve geleneksel bilgilerini nesilden nesile aktarma görevini üstlenmişlerdi. Divan-ı Lügati't-Türk, bu geleneksel öğeleri ve görenekleri tanımlayarak, Türk halkının kültürel mirasının önemli bir kaynağını oluşturur. Şaman kültürü bunun en iyi örneklerindendir. Şaman esrime deneyiminin en yetkin kişisidir. Ölülerin, cinlerin, doğanın ruhlarıyla iletişim kurabilen kişidir. Şamanlar seçilmiş kişilerdir. Şaman, töreni şekillendirebilir, Türklerin ölülerine olan saygıyı kutsayabilir. Çünkü Şaman, halkla Tanrı arasında bağ kurabilen tek aracıdır. Ölüm sonrasında, ölen kişinin toplumdaki saygınlığına göre 3 ile 40 gün arasında süren, Yuğ denilen bir tören yapılırdı.
Eski yas törenlerine özel olarak davet edilen “Yuğçular” (Ağıtçılar), kopuz çalar hatta dans ederlerdi. Bu törenlerde ağıt söylemenin yanı sıra, yüz yırtmak, saç yolmak, başa kül dökmek ve akları soyunup kara giysiler giymek de geleneğin içerisinde yer alırdı. Bazı yerlerde “ölü aşı” vermek de gelenektir. Divan-ı Lügat-it Türk'te bu yemeğe “Yuğ Besen” demiştir. Ölünün gömülmesinden sonra da sirk performansları benzeri çeşitli gösteriler ve yarışmalar devam ederdi. Zira sirk sanatı geleneksel anlamda; binicilik egzersizleri, denge numaraları, jonglörlük, yerde esneklik, güç ve çeviklik, havada ise ip ve trapezi kapsayan akrobasi numaraları, eğitilmiş hayvan gösterileri ve palyaçoların ara oyunlarından oluşan sanatsal gösterileri içermektedir. Türk şölenlerindeki okçuluk, binicilik, cirit, hayvan gösterileri, ip canbazlığı, denge gösterileri, ateş yutuculuk, ruh yönlendirmesi gibi kutsal aktiviteler sirk tanımına uyar.