Kaşgarlı Mahmud’un 11. yüzyılda yazdığı Divan-ı Lügati't-Türk, Türk dili ve kültürü üzerine derinlemesine bilgiler sunan önemli bir eserdir. Bu eserde, dönemin Türk halkının giyim kuşamı hakkında da bazı izler bulmak mümkündür. Türkler, o dönemde göçebe bir yaşam tarzına sahip olduklarından, giyim kuşamları hem pratik hem de estetik açıdan işlevsel bir biçimde şekillenmiştir.
Giyim kuşam, Türk toplumunda statü, yaş ve cinsiyet gibi faktörlere göre değişiklik gösteriyordu. Divan-ı Lügati't-Türkte, erkeklerin giydiği geleneksel giysilerden kaftan ve töbük gibi kelimelerle bahsedilmektedir. Bu giysiler, genellikle geniş kesimli ve rahat olurdu, çünkü göçebe yaşamda hareket kabiliyeti önemliydi. Erkekler, başlarına kalpak adı verilen geleneksel başlıklar giyerlerdi. Ayrıca, şalvar gibi bol pantolonlar, rahatlık açısından tercih edilirdi.Kadınların giyimleri ise daha zarif ve süslü olurdu. Divan-ı Lügati't-Türkte, kadınların giydiği longa veya elbiseler hakkında bilgiler yer alır. Bu giysiler, uzun ve bol olup, günlük yaşamda rahatlık sağlarken özel günlerde gösterişli kumaşlardan yapılmış olurdu. Kadınların başına taktıkları yemeni veya başörtüsü gibi aksesuarlar, geleneksel giyim kültürünün bir parçasıydı.O dönemdeki giyim tarzı, hem sosyal statü hem de çevresel koşullara bağlı olarak değişiklik gösteriyordu. Göçebe Türkler için pratiklik önemliyken, yerleşik hayata geçenler ise giyimlerinde daha fazla estetik ve zarafet arayışına giriyorlardı. Divan-ı Lügati't-Türk, Türklerin giyim kültürünü anlamada önemli bir kaynaktır.
Eski Türklerin kıyafetleri konusunda gravürler ve birtakım tarihi kalıntılardan bilgi edinilmiştir. Eski Türkler gerek göçebe hayatın gereği gerekse hayvancılıkla uğraşmalarından dolayı Orta Asya’da daha çok deriden yapılmış rahat kıyafetleri tercih etmişlerdir. Bir iç giysi, üste giyilen kaftan, çapan, şapan ya da çarpıt denilen bir çeşit hırka, ceket ya da palto ve ayağa giyilen çizme ve çarık bozkır kültürün dış giysileriydi. Kadınların giysileri ise şalvar, cepken ve ayakkabı ile başlıklardan oluşmuştur. Şalvar veya pantolon giymek rahatlık bakımından savaşçı kavimlere özgü bir giyimdi. Hunlardan itibaren atlı birliklerin kurulmasıyla, pantolon giyilmesi zorunlu olmuştur. Üzerine de kaftan ve şalvar giyilmiştir. Giysilerinin kumaşı seyahatte ve savaşta deriden, gündelik yaşamda kumaştan yapılmıştır. Çizmeler ise deri ve keçeden olup yarım ya da uzundu. Yerleşik hayata geçişle birlikte dokuma giysiler giyilmiştir. Eski Türklerde ve Selçuklulardaki giyim tarzının birbirine benzediği yalnız Selçuklu kıyafetlerinde kadını erkekten ayıran en önemli unsurun baş kısmında olduğu görülmüştür. Kadınlar başörtüsü olarak bürüncük ve yaşmak kullanmışlardır. Eski Türklerde giyim eşyası olarak koyun, kuzu, sığır, tilki ve biraz ayı derisi ile koyun, keçi, deve yünü kullanılırdı. Bozkırın tipik elbisesi ceket-pantolon idi. Çünkü süvari en rahat şekilde böyle giyinebilirdi. Başka kavimler kopça kullandıkları halde, Türkler düğme kullanırlar ve ceketlerini, Çinliler ve Moğolların aksine sola açarlardı. Soğuk ve sıcak havalarda giyilen pelerinler kullanırlar, ayaklarına çizme, başlarına börk giyerlerdi. İleri gelen makam sahipleri, başlıklarının daha uzun ve gösterişli olmasından tanınırdı. Hun, Göktürk, Uygur, Avar ve Hazarlar, Oğuzlar ve Bulgarlara ait belgelere göre genellikle sakallarını kestiren Türk erkekleri, uzun kesilmiş saçlı ve bıyıklı idiler. Attan inmek, börk ve başlıkları çıkarmak saygı işaretiydi.