Kaşgarlı Mahmud’un 11. yüzyılda kaleme aldığı Divan-ı Lügati't-Türk, yalnızca dilsel bir eser olmanın ötesinde, dönemin Türk toplumunun kültürüne dair pek çok önemli bilgi sunar. Bu bilgiler arasında, dönemin inanç sistemi de önemli bir yer tutar. Divan-ı Lügati't-Türk, Türklerin o dönemdeki inançlarını, özellikle de İslamiyet öncesi ve sonrası inançlarını, anlamak için değerli bir kaynaktır.
Türkler, Divan-ı Lügati't-Türk döneminde, büyük oranda göçebe bir toplumdu ve bu yaşam tarzı, onların inançlarını ve kültürel pratiklerini de şekillendiriyordu. İslamiyet öncesinde, Türklerin inanç dünyasında Şamanizm, Tengricilik gibi doğa odaklı inançlar egemendi. Maniheizm, Budizm, Hristiyanlık ve İslâmiyet bunlardan bazılarıdır. Tengricilik, gök tanrıya inanmayı, doğanın ve evrenin düzenini kutsal kabul etmeyi öngören bir inanç sistemiydi. Şamanlar, toplumu manevi olarak yönlendiren figürlerdi ve birçok ritüel, doğa güçlerinin ve ruhların etkisiyle gerçekleştirilirdi.
Moğollar ve Kalmuklarda Tengri, Buryatlarda Tengeri, Volga Tatarlarında Tengere, Beltirlerde Tingir olarak geçen hem “tanrı” hem de “gök” anlamına gelen tengri sözcüğü Türk ve Moğol söz dağarcığına aittir. Bu sözcük yaklaşık olarak iki bin yıldır bilinmektedir ve Çin sınırlarından Rusya’nın güneyine, Kamçatka’dan Marmara Denizi’ne değin bütün Asya kıtasında kullanılmaktadır. Altaylı “putperest”lerin hem tanrılarını hem de yüce Tanrı’yı belirtmek için kullandıkları bu kelime Türklerin ve Moğolların kabul ettikleri tüm dinlerde de aynı şekilde muhafaza edilmiştir. Kaşgarlı Mahmut “tengri” kelimesini şu şekilde ifade etmektedir: “Tengri Allahu azze ve celle... Kâfirler göğe “tengri” derler. Yine bu adamlar büyük bir dağ, büyük bir ağaç gibi gözlerine ulu görünen her şeye tengri derler. Bu yüzden bu gibi şeylere yügünürler (secde ederler). Yine bunlar bilgin kimseye tengriken derler. Bunların sapıklıklarından Allaha sığınırız”. Türklerin inanç kültürü, Divan-ı Lügati't-Türkte hem eski gelenekler hem de yeni dini anlayışlarla harmanlanmış bir şekilde yansımaktadır. Bu eser, o dönemin Türk toplumu için bir kültürel köprü işlevi görmüş ve hem eski inançları hem de yeni dinî öğretileri bir arada barındıran bir kültürel zenginlik sunmuştur.